16 Ekim 2011 Pazar

Meis'in Koruyucusu Kaş...


Meis ( Göz )Adası’nın koruyucusu bence Kaş… Aşk için en uzak, aşk için en saf  

Önce uzun bir yolculuğu göze almak gerekiyor… Uçaktan inince hemen ayağınızı daldıramadığınız sular oralar… Dalaman Havalimanı’ndan daha yakın, Antalya Havalimanı’ndan çetrefilli bir yolculuk…

Transfer ayarladığınızda 100 TL ye birden fazla kişiyseniz çok da pahalı olmayacaktır Kaş’a ulaşmanın bedeli. Antalya Havaalanını kullandıysanız, taksiyle terminal oradan minibüs tek kişilik seyahatiniz için oldukça ucuz olacaktır.

Pansiyonlar köyü demeli... Kimse’ye hayır demeyen bir kültür; geceliği 15 TL ye kalabileceğiniz bir yatak arıyorsanız da hadi hemen toplanın, yoksa yarım adada sakin ve huzur dolu bir maviliğe bakmak ise düşünüz, (bedeli diğer butik otellerden farklı olmaksızın 150-200 TL arasında değişir) çoktan yola çıktığınız umuyorum. Kim düşündüyse maviye en çok pembe yakışır diye, gözünüzün baktığı her mavi kareden sarkıyor pembe begonviller… Duvarları tırmanmış sokaklara taşmış, “kimin memleketi diye sormaya” izin bile vermiyor... En uzaklar en zor gelmiş belli ki birilerine, gitmemişler, dokunmamışlar çokça, karın ilk yağdığı hali işte… Ayak izi yok her yerinde… Her yerde ilk tatillerine çıkan öğrencilerin taze coşkusu var sadece… Küçük bir köy orası, denizi almış arkasına, gururunda haklı, ne zaman eğilseniz denize doğru kendi yüzünüzün yansıması karşılıyor işte sizi… “Tekne Turu”na çıkmamak delilik, 500 gr çipura’n un fiyata dâhil olduğu bu kısa mavi turdan tek yataklı mütevazı pansiyonunuza dönmek istemeyeceksiniz. Alabildiğince mavi… Alabildiğince güzel deniz kokusu… Ben şişeledim kokuları zihnime, size de tavsiye ederim… Koy koy gezdirecek sizi o küçük ama konforlu tekneler, 50-60 TL arası değişen bu turların karşılığında zihninize mühürlenen resimlerin değeri paha biçilemez… Bazen sadece 5- 6 kişi ile katılabileceğiniz bu turlar da kaptan sizsiniz, istediğiniz koyda istediğiniz kadar yüzebilir, kaybolabilir, denize doyabilirsiniz… Bir deniz gözlüğü olmadan çıkılmış bir Kaş gezisi yazık olacaktır elbette…

Bir gün ara vermek gerekirse bu tembel tatilinize, güneşlendiniz, yüzdünüz sıra sizi iki gün yatağınızdan kaldıramayacak kadar yorulmaya geldi. “Saklıkent Turu” kime göre değil? İlk girişinizde çığlık atma garantili, buz gibi sularda bacaklarınızı hissetmeyecek kadar yürümek istemiyorsanız, taşlara tutunarak gizemli bir kanyonda uzun bir yolculuk sizi ürkütecekse, sizde bir yağmurda silinme pahasına olsa da kanyonun duvarlarına çamurla adınızı yazmak istemiyorsanız evet bu tur size göre değil… Hadi ama yapmayın, sağlam birer ayakkabı giyin ayaklarınıza ve bu doğa harikasını ziyaret edin, yorulduğunuz yerden geri dönün ama o buz gibi suyu hissedin adalelerinizde… Sanki bir esinti de yıkılacakmış ve o pürüzsüz taşların altında ölecekmişsiniz hissi… Bastığınız boşluğun derinliğini bilmeme hissi, bilmem sizce bunlar 50 TL karşılığında satın alınabilir mi? Hmm bi de yorulduğunuzda gürül gürül akan bir nehrin üzerine kurulmuş oturma platformlarda balığınızı yeme hissi… Enfes… Ve de ücrete dâhil… Tamam, karnınız doydu?“Nehir de rafting” mi? Bu kadar alçak bir su nasıl olur da bu kadar hızlı ve keyifle akar demeyin, korkmadan o kocaman lastiklere oturup kendinizi akıntıya bırakın, hiçbir tehlikesi olmayan bu turda zevkle ilerlerken ayağımda ki plastik ayakkabılardan birini akıntıda kaybettim… Kimseye söylemeyin ( unutmadan kişi başı 30 TL)… Siz akıntıyla boğuşurken fotoğraflarınızı çekiyorlar, sürekli gülümseyin…

Simena Kalesi
Uzak’tan taraflı bir düşünce: Kişisel olarak yemek dâhil bir tekne turunun ya da böylesine adrenalin dolu Saklıkent turunun tüm dünya ülkelerinde yapılan turistik benzer geziler ile karşılaştırıldığında oldukça makul ücretler ile gerçekleştirildiğini düşünüyorum.

Bir de “Kekova Turu” var tabi, yine yaklaşık 50 TL ‘ye M.Ö. 141 yıllarına ait batık kenti görebileceğiniz söylense de aslında suların altında ki batık kent bizim görebileceğimiz kadar net değil… Yine de bu tur kapsamında gideceğiniz koylar ve kimi zaman teknenin yemyeşil veya masmavi şeffaf bir jölenin üzerinde durduğu izlenimine kapılmanızı sağlayan berraklığı size batık kenti unutturacak… Üçağıza bayılacak, Simena köyünü zihninize kazıyacaksınız… Simena köyünde ev yapımı şeftalili dondurma yemeli, çok da sıcak olsa hava Simena ve Üçağız da ki antik mezarları ziyaret etmeli ve Simena Kalesine yürümelisiniz... Her ne kadar korsanlarca zarar verildiği söylense de bizlerin de çok iyi davranmadığı bu tarihi yok olmadan görmelisiniz…


Dalış için çok fazla seçeneğiniz var bu bölgede, kapısında dalışa ilişkin reklam olan herhangi bir dükkân size bu deneyimi yaşatmak için hazır bekliyor olacak. Fiyatlar hepsinde aynı, endişeye gerek yok…


Kaş merkezden girebileceğiniz Büyük Çakıl, Küçük Çakıl plajları denize girmek için diğer alternatifleriniz… Ya da kısa bir motor yolculuğu yapıp Liman ağzından da denizin tadına bakabilirsiniz.

Dev kayalıkların gölgelediği Kabutaj Plajı? Nasıl bir renk o ? Üstünüze giymek, boynunuza takmak istediğiniz bir mavi ya da yeşil, ya tarifsiz bir turkuaz... Kaş'tan mibüsler ile ulaşabilirsiniz bu renge... Bir daha başka suya girememe riskini alarak. 

Ne yemeli?

Bi Lokma
Deniz kenarında olunca insanın aklına hep balık geliyor elbette, ama balık dışında çok leziz ev yemekleri alternatifleri sunan “Bi Lokma “ bir gece de olsa mutlaka uğramanız gereken bir yer. Zeytinyağlılarının hemen hemen hepsi tek lokmada yutmalık hakikatten…

Bahçe Balık & Bahçe Meze
Ben en güzel Ahtapot Izgara’yı bahçe balık da yedim… Taze balıklara kendiniz bakıp seçim yapabiliyorsunuz, sonrası rakıyla güzelleşiyor zaten… Balık için benim ilk tercihim…
Hemen çaprazında size parmaklarınızı deniz börülcesi sandıracak meze mekânı var aman uğramadan dönmeyin İstanbul’a… Şirin bahçesinde menüden başta ciğer ve deniz börülcesi olmak üzere seçeceğiniz her şeyi zevkle yeme sözü veriyorum…

Eğlenmek için Kaş merkez de olmanız yeterli, midye tava yiyip biranızı yudumlayacağınız mekânlar ve gençlerin buluşma mekanı olan Mavi Bar hemen meydanda… Karşılaşmak istediğiniz herkes orada…

Uzak’tan taraflı bir düşünce
Ben yarım ada taraftarıyım aslında… Böylece hem oranın huzurunu hem Merkez’in hareketli halini kendi ruh halime göre seçerek, yaşayabiliyorum. Şimdilik önerim;

Sultanpark Hotel: Sempatik bir işletmeci, hem mutfakta, hem bahçede, hem begonvillerine bakıyor hem de sahibi olmanın keyfiyle kahvesini yudumluyor bazen havuz başında. Hayvanları seviyorsanız, söylemeli şezlongunuzun yanından ağır ağır bir kaplumbağa geçebiliyor. Ya Kuyruk adında bir kedinin ev sahipliğini derinden hissediyorsunuz. Kahvaltı saati yok, hangi saatte uyansanız her gün değişen leziz kahvaltınız önünüzde… Bir deniz havuzu ve kendine özel plajı var, deniz havuzu demek, klor kokusu olmadan geceleri bile sıcacık suda ıslanmak demek… Karşınızda Yunan Adası Meis, uzak mavililikler...


Patara Plajı
Uzaklara gitmenin en iyi yolu Kaş… Yabancılaşmaya, parça parça satılmaya başlamadan görmeli…. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder